
Korku Tüneli
Gerçekten, bir bölgesinin savaş alanına döndüğü, başkentinde
ardı sıra bombaların patladığı, 600.000 aboneli bir gazetenin bir terör
örgütünün yayın organı olarak sunulup yönetimine el konulduğu, binlerce işçisi
olan şirketlerin yöneticilerinin aynı terör örgütüne finansman sağladığı
gerekçesiyle tutuklandığı bir ülkede yaşamak bir korku tünelinde ilerlemekten
farksız…
İşin kötü tarafı, bu korku tünelinin sonuna yaklaştığımıza
dair bir emare de yok…
HDP’li 5 milletvekilinin dokunulmazlıklarının kaldırılması
için hazırlanan fezlekeler Meclis’e getirildi…
Dokunulmazlıkların kaldırılması, ‘Kürt Meselesi’ne siyasi
bir çözüm getirebilme olasılığının büsbütün ortadan kaldırılması anlamına
gelecektir. Silahların patladığı bugünlerde meseleye bir siyasi çözüm
getirilebileceğini kimse düşünmüyor, düşünemiyor… Ancak unutmayalım, bu mesele
özünde bir siyasi mesele ve çözümü de siyasetçiler sağlayacaktır. Meselenin
taraflarından birisinin siyasi temsilcilerini zindanlara tıkarak sorunu nasıl
çözmeyi umut edebiliriz? Maalesef, bu durumun ortaya çıkmasında PKK’nın yeniden
teröre yönelmesi kadar Hükümet’in de iktidarını pekiştirmek için HDP’yi terörle
özdeşleştirme ve böylece marjinalleştirme gayretinin büyük etkisi olmuştur.
Öte yandan “Paralel Devlet Yapılanması”na yönelik “cadı avı”
tam gaz devam etmekte. HSYK 2. Dairesi başkanının açıklamalarına bakılırsa,
kendilerine gelen şikâyetler, ihbarlar, geçmişte verdikleri kararlar,
yaptıkları telefon görüşmeleri trafiği temelinde yargıda 5000 civarında
“cemaatçi” savcı ve yargıcın olduğu tespit edilmiş. Eğer HSYK’nın bugüne
kadarki icraatı bir fikir verecekse bu kişilerin yargıyla ilişkilerinin
kesileceği tahmin edilebilir. Kanımca, böyle bir hamle, bir kısım liberal
entelektüelin ileri sürdüğü gibi yargıyı içindeki otonom yapılanmadan
temizleyerek Türkiye’de hukuk devletinin ve dolayısıyla da mülkiyet haklarının
ve diğer birey haklarının korunmasına hizmet etmeyecektir. Bilakis, yargıyı
daha da siyasallaştırmaya, yürütmenin kontrolüne daha fazla sokmaya ve hukuk
devletinin ve onun koruduğu birey haklarının daha da gerilemesine sebep
olacaktır.
Bu sorunları dile getirip çözüm yolları sunabilecek
üniversite öğretim üyelerinin olup biteni ya olumlayıp destek olmaları ya da
sadece derslerini verip üniversitedeki odalarında oturmaları isteniyor. Böyle
yapmayan akademisyenler haklarında açılan soruşturmalar ve görevden
uzaklaştırmalar ile cezalandırılmakta. Tüm bunlar olup biterken de Türkiye’nin
akademik alanda ileri gitmesi bekleniyor. Eğer “yaratıcı fikirler ancak
özgürlüğün olduğu yerde yeşerir” yönündeki liberal önerme doğru ise
üniversiteler üzerindeki bu baskının Türkiye’yi akademik açıdan geriye
götürmesi daha muhtemeldir. Pek çok akademisyen daha şimdiden özgürce araştırma
yapıp, düşüncelerini yazıp çizebilecekleri, farklı düşündükleri için sürekli
hakarete uğrayıp aşağılanmadıkları diyarlara gitmenin arayışına girdiler. Daha
yakın zamanda binlerce üyesi olan saygın Amerikan Siyaset Bilimi Derneği
(American Political Science Association) ve Middle East Studies Association
(Ortadoğu Çalışmaları Derneği) Türkiye’de akademisyenlere yönelik baskıları
eleştiren ve Hükümet’i sağduyuya çağıran metinler yayınladılar. Yine, dünya
siyaset bilimcilerinin çatı teşkilatı International Political Science
Association (Uluslararası Siyaset Bilimi Derneği) İstanbul’da
gerçekleştirilmesi planlanan 2016 yılı kongresinin terör saldırıları nedeniyle
Türkiye’den alındığını duyurdu.
Tüm bu yaşananların bir kâbus, ateşli bir hastalığın bize
yaşattığı halüsinasyonlar olduğunu; sabah olup uyanınca veya hastalık şiddetini
yitirip iyileşmeye başladığımızda derin bir oh çekip, “Tanrı’ya şükürler olsun
gerçek değilmişler!!!” diyebilmeyi dilerdim. Ancak, bunlar bizim gerçeklerimiz…
Ve bu korku tünelinin sonunu henüz görebilmiş değiliz. Ama bu korku tüneli
sonsuz değil! Her tünelin olduğu gibi elbet bunun da bir sonu var. Biz şimdi
üzerimize düşeni yapalım. Sabırla, umudumuzu yitirmeden doğru bildiklerimizi
söylemeye, iktidarı, muhalefeti ve tüm entelektüelleri makul olmaya, bu
çılgınlık haline bir son vermeye çağırmaya devam edelim…
Bu sitede yayınlanan yazılarla ilgili bütün sorumluluk yazarlara ait olup, Özgürlük Araştırmaları Derneği yazarların yazılarından doğabilecek hiç bir hukuki sorumluluğu kabul etmez. Kurumun web sitesine gönderilecek yazılar, editörler kurulu tarafından argümantasyon ve kanıta dayalı olarak değerlendirilir. Ancak düşünce özgürlüğü ilkesi gereği yazarın bakış açısına herhangi bir müdahalede bulunulamaz. Yazılar referans gösterilmeden basılamaz, kopyalanamaz ve paylaşılamaz.