
LİBERAL TOPLUM LİBERAL SİYASET
“Liberal Toplum Liberal Siyaset” benim 1992 yılı sonunda
çıkan ilk kitabımın adıdır. O tarih itibariyle kafamdaki liberal tasavvurun
sembolik bir anlatımı olan bu ibare bugün bana halâ anlamlı geliyor. Kitabın
adının da çağrıştırdığı gibi, bunlar her ne kadar birbirinden büsbütün ayrı
düşünülemezse de, liberalizm aslında hem bir toplum tasavvuru içerir hem de bir
siyaset tasavvuru. Bu yazıda liberal bir tasavvurun sözkonusu iki unsurunu ana
hatlarıyla yeniden ele almak istiyorum.
Liberal Toplum
Liberal toplum tasavvurunu tanımlamanın bir yolu, Ferdinand
Tönnies’in 19. yüzyılın sonuna doğru cemaat ile cemiyet arasında yaptığı ünlü
kavramsal ayrıma başvurmaktır. Bu anlamda liberal toplum bir cemaat değil
cemiyettir. Hatırlanacağı gibi, Tönnies’e göre “cemaat” (gemeinschaft, community)
samimiyetin, duygudaşlığın ve dayanışmanın karakterize ettiği daimî bir
organizma ve kapalı bir gruptur. Cemaat hayatında bireyselliğe yer yoktur.
Cemaat hayatı ortak anlayış ve değerlere ve bunların muhafazasına dayanır:
iyiler de kötüler de, dost da düşman da ortaktır. Cemaat, mensuplarından adanma
talep eden, duygusal olarak tahkim edilmiş bir lidere ihtiyaç duyar.
Buna karşılık cemiyet (gessellchaft, association, society)
bireysellik ve mahremiyete, buna bağlı olarak da hayatın özel ve kamusal alanları
arasında bir ayrıma dayanır. Cemiyet kişisel ilgiler ve çıkarlar temelinde
birbirleriyle etkileşim halinde olan özerk bireyler arasında gönüllülük
temelinde oluşan bir işbirliği girişimidir.
Cemiyeti bir arada tutan ortak çıkarlar ve ortak kurallardır. Cemaatin
hiyerarşik yapısına karşılık cemiyet yatay ilişkilere dayanır.
Bu ayrıma göre, liberal toplum elbette cemaatçi değil,
cemiyetçi bir düzendir. Ayrıca liberal toplum giriş-çıkışların serbest olduğu
ve başka toplumlarla daimî bir etkileşim halinde olan açık bir düzendir.
Belirtmek gerekir ki, burada “düzen” kavramıyla kastedilen -Hayekçi terimlerle
ifade edersek- bir organizasyon düzeni değil kendiliğinden oluşan düzendir.
Aslında, dil, hukuk, piyasalar gibi bellibaşlı toplumsal kurumların her biri kendiliğinden
düzen örnekleridir.
Kendiliğinden düzenlerin işleyişini akıl yoluyla
anlayabilirsek de aynı yoldan bunları kurgulamak mümkün değildir. Liberal
toplum açık bilinçli olarak kurgulanıp yaratılan değil, oluşan bir düzendir.
Çünkü, liberal toplum, bir plana göre akılcı yoldan kurgulanmış organizasyon
düzenlerinden farklı olarak, farklı amaçlar güden birçok farklı iradenin
koordineli etkileşiminden kendiliğinden doğan bir oluşumdur. Klasik
liberalizmin yaygın formülünde ifadesini bulduğu gibi, toplumsal düzen “insan
eyleminin sonucu olmakla beraber, insan tasarımının ürünü değildir”.
Organizasyon düzenleri ile kendiliğinden düzenler arasındaki temel farklardan
biri, ilkinin ortak bir pozitif amaçlar hiyerarşisine dayanmasıdır. Oysa,
kendiliğinden düzende amaç, değer ve idealleri farklı farklı olan kişi ve
gruplar bu farklılıkları içinde ve ortak kurallar çerçevesinde bir arada
yaşarlar; onlara belli bir amaçlar hiyerarşisi, dünya görüşü ve hayat tarzı
dayatılmaz.
Aynı nedenle, liberal toplum çoğulcu bir toplumdur. Liberal
tasavvur bağlamında çoğulculuk iki anlama gelir. Liberal toplum bir önceki
paragrafın sonunda işaret edildiği şekilde, ahlâkî ve kültürel anlamda
çoğulcudur. Çünkü, liberalizmin toplumsal-siyasal tasavvurunda “hak” iyi”den
önce gelir. Yani, herkes kendi “iyi” anlayışına göre hayatını düzenleme hakkına
sahip olduğundan, genel bir “iyi” anlayışını bütün bir topuma dayatmaya
devletin hakkı yoktur. Böylece, herkes hayatını kendince doğru olan felsefî ve
ahlâkî anlayışa göre yaşayabilir; kimseye belli bir din, dünya görüşü, felsefe veya hayat tarzı
dayatılmaz. Bunun bir sonucu olarak, liberal toplum kültürel bakımdan da
çoğulcudur; dil, din, etnisite bakımından farklı olan kişi ve grupların
çeşitliliğini yaşatır. Bu çeşitlilik kültürel tercih ve pratikleri bakımından
illiberal olan gruplar yanında, -kendisi bir cemiyet olsa da- cemaat tipi örgütlenmeleri
de içerebilir.
Liberal toplum özgürlüğe dayalı bir gönüllü beraberlik
formudur. Ancak bu tasavvurda “beraberlik”ten anlaşılması gereken sıkı bir
birlik -yani birbirine kenetlenmiş, yekvücut olmuş, türdeş bir bütün- değildir.
Liberal toplum asgari düzeydeki ve ağırlıklı olarak prosedürel olan ortak
normlarda buluşan kişi ve grupların gevşek bir birliğidir. Kukathas’ın
metaforik anlatımıyla, liberal toplum bir “özgür takımadaları”dır ve bu
özelliği itibariyle modern devletlerin türdeş-cemaatçi “ulus”larından çok
farklıdır.
Liberal Siyaset
Liberal siyasetin başlıca referansları özgürlük, adalet ve
barıştır ve dolayısıyla öngördüğü devlet te esas itibariyle negatif olarak tanımlanabilir.
Liberal siyasetin hedefi herkesin özgürlük ve güvenliğini sağlamak, herkesin
haklarını ve hak ettiklerini tanımak ve korumak, farklı varoluşların barış
içinde bir arada yaşamalarını garanti etmektir. Liberal siyasetin amaçları
arasında -adaletin gereği olarak, kendi kusuru olmaksızın dara düşenleri,
engellileri ve bakıma muhtaç kimsesizleri desteklemek dışında- belirli kişi
veya grupları özel olarak kayırmak veya onlara avantaj sağlamak yoktur. Liberal
devlet, geçmişteki haksızlıkları telâfi etmek için geçici bir tedbir olma
durumu hariç, toplum içindeki herhangi bir grubun –çoğunluk dahil- kültürünü
desteklemez.
Liberal toplumun siyaseti dünya görüşü ve ideoloji olarak
olabildiğince tarafsızdır; onun için, toplumu oluşturan kişi ve gruplara hakikat
dayatmak; doğru din, inanç ve kanaat buyurmak;
grup ve toplulukların iç düzenini tayin etmeye çalışmak gibi amaçlar
gütmez. Liberal toplum, ortak genel yönetimin sınırlı hukukunu mahfuz tutmak ve
insan haklarına riayeti genel olarak garanti etmek şartıyla, hukuk
çoğulculuğuna da izin verir. Liberal çoğulculuk, ayrıca, her bireyin gruptan
ayrılma hakkını (“çıkış hakkı”) garanti eder. Liberal siyaset toplumda cebir
kullanımını mümkün olan en az düzeye indirmeyi amaçlar. İnsanların
mal-mülklerine, geçim araçlarına el koymaz; kişilerin iktisadî etkinliklerini
planlamaya çalışmaz ve onların çalışma ve iş kurma tercihlerine müdahale etmez.
Liberal siyaset asgarî düzeydeki ve karmaşık olmayan bir vergi düzeninin sevk
ve idaresi ile özel yoldan üretilmeyen ortak ihtiyaçların karşılanmasının
gerektirdiği ölçünün dışında, bir kamu ekonomisi sektörü yaratmaya çalışmaz.
Bunun, refahın genel olarak artmasının da önşartı olduğunun bilincindedir.
Liberal siyaset, bu amaç ve etkinliklerle tutarlı olarak,
devletin gücün tek bir merkezde toplanmasını önleyecek şekilde organize
olmasını gerektirir. Bu ise bir yandan temel siyasî işlevleri (kural
koyma/yasama, kurallara uygun olarak kamu işlerini çekip çevirme/yürütme,
uyuşmazlıkları adil bir şekilde çözme/yargı) yerine getirecek organların
işlevsel ve kurumsal olarak ayrılmasını gerektirir. Bu, yaygın olarak
“kuvvetler ayrılığı” denen şeydir. Güç temerküzünü önleme amacı, öbür yandan,
temel siyasî işlevlerin dikey olarak da bölüştürülmesini zorunlu kılar. Bu
adem-i merkeziyetçi modelde, merkezî hükümetin her üç işlevle ilgili yetkisi de
asgarî boyuttaki ortak faaliyetlerin gerektirdiği kadarıyla sınırlıdır. Buna
karşılık asıl yetkili olanlar kendi işlerini kendi özgür iradeleriyle karara
bağlayacak, yürütecek ve yargılayacak olan yerel birimlerdir.
Liberal siyaset genel kurallara dayalı yönetimi –“hukuk
çerçevesinde yönetim”- şart koşar ve yönetimde keyfiliği reddeder. Liberal
siyasette kişiler değil, ilkeler/kurallar, kurumlar ve prosedürler esastır.
Liberal hukuk toplumda adaletin korunmasına hizmet eder. Dolayısıyla,
“kuvvetler ayrılığı” gibi, “hukukun üstünlüğü” de liberal siyasetin vazgeçilmez
esaslarıdır. Hukukun üstünlüğü kişilerin geleceği öngörebilmelerine ve hukukî
güvenlik altında kendi iş ve işlemlerini planlayıp icra edebilmelerine imkân
vermenin yanı sıra, devletin yüceltilmesini ve devlet-odaklı siyaset anlayışını
da reddeder. Gerek kuvvetler ayrılığı gerekse (adil bir) hukukun üstünlüğü
ilkeleri, ayrıca, mahkemelerin yasama ve yürütmeden bağımsız ve güvenceli
olmalarını gerektirir. Bağımsız ve güvenceli yargı hem iktidardakilerin
frenlenmesi hem de daha genel olarak toplumda adaletin sağlanması bakımından
hayatî önemi haizdir.
Bu sitede yayınlanan yazılarla ilgili bütün sorumluluk yazarlara ait olup, Özgürlük Araştırmaları Derneği yazarların yazılarından doğabilecek hiç bir hukuki sorumluluğu kabul etmez. Kurumun web sitesine gönderilecek yazılar, editörler kurulu tarafından argümantasyon ve kanıta dayalı olarak değerlendirilir. Ancak düşünce özgürlüğü ilkesi gereği yazarın bakış açısına herhangi bir müdahalede bulunulamaz. Yazılar referans gösterilmeden basılamaz, kopyalanamaz ve paylaşılamaz.